
Sivil Toplum Örgütleri ve İletişim
Günümüzde, toplam kalite kavramı kapsamında yöneticilerden başlayarak tüm şirketlerin, devletin çeşit kurumlarının ve son dönemde varlıkları öne çıkan STÖ’lerin harıl harıl “iletişim”, “iletişim becerileri”, “ölçme değerlendirme” vb. eğitimler almaları, performanslarını incelemeleri, üretim ya da kazanç verimlerini bu yolla sorgulayıp iyileştirmeye çalışmaları büyük önem kazanmıştır.
Bu aşamada, en üst düzeyde ve yoğun şekilde iletişim eğitimi alanların, alanlarındaki uygulamalarda bu becerileri ne kadar ve ne şekilde uyguladıkları da dikkati çekici bir durumdur. İnsanların, hele belli yaşlardan sonra kendi gizli kalmış ve kemikleşmiş iç tutuculuklarından ve yenemedikleri benmerkezciliklerinden kurtularak kendilerine verilen eğitimle yeni davranış biçimlerini hayata geçirebilmeleri kolay olmasa gerek.
Bu nedenle, iletişim eğitimi almak kadar, bunu içselleştirmek ve kişisel ve toplumsal – örgütsel yaşama uygulamak da önem taşımaktadır. Örneğin, İnsan Hakları ile ilgili yasaları değiştirmek bir aşama ise insanların bunu yani eşitlik ve özgürlük kavramlarını içselleştirip uygulamaya yansıtmalarındaki zorlu süreç de bir başka önemli aşamadır. Sanırım bu, eğitim alanlarla bunu uygulamaya koyanların iletişimi için de geçerlidir.
İyi İletişim sürekli olabilir mi?
Başlangıçta, eğitimler de verilerek kurulmuş olan doğru iletişim, insanların, yaşamda ya da işte, toplumsal konularda, STÖ’lerde, birlikte üretmesi ve sonuçları paylaşmasıyla pekiştirilebilir, beslenebilir, aksi halde kişisel, siyasal, sosyal pek çok olumsuzluğun insanlar üzerindeki olumsuz etkileriyle, “iletişim kopuklukları” ister istemez yeniden yaşanacak ve sık sık başlanan noktaya geri dönülecektir.
Kısacası, eğitimle de edinilse, “iletişim, beslenmesi gereken bir davranış ya da kavramdır” kanımca!
Her şeyden önce, iletişimde başarıya ulaşabilmek için, kişi ve kurumların kararlılığı, alışılagelmiş bir emir komuta zinciri içinden çıkılıp, iletişim sözcüğünün içerdiği “birlikte iletim” ya da “birbirimize iletim” gerçeğinin benimsenmesi gerekmektedir.
“Yöneten – yönetilen” yerine “yönetişim” kavramının bir benzerinin de “iletişim” için geçerli olduğunu sanıyorum.
Sonuç olarak: İletişebiliyor muyuz?
Dünyada, ülkelerde, siyasette, bürokraside, medyada, STÖ’lerde, üniversitelerde, en üst düzey karar mekanizmalarında, evimizde, aşklarımızda, dostluklarımızda, kavga, şiddet ve benzeri her türlü iletişimsizliği adeta üretmiyor muyuz? Nerede, hangi konumda olursak olalım, kendimizi haklı ya da mağdur görerek, aldığımız onca eğitime karşın, olduğumuz olumsuz noktada sayıp durmuyor muyuz?
Bir de bunun tam tersini düşünelim: Çocuk yaşta, ailemizde, okulda, yüksek öğretimde, iş yaşamında, önümüzdekiler, rol modellerimiz, mentorlarımız, kendi kendileriyle barışık, özeleştiri yapıyorlar, birbirleriyle kavgalaşmadan, arkalarından çekiştirmeden, her konuyu seslerini yükseltmeden tartışıyor, farklılıklarını birbirlerine kabul ettirici zorlamalara girmeden ortak paydalarını bulup çözümler üretiyor, sonra oturup her şeyi ölçerek, değerlendirerek ileri adımlara geçiyorlar. Kimse kimseyle ölümüne kavgalı değil, şakalaşıyor, küçük şeylere gülüyor, kendi kendileriyle alay edebiliyor, sosyal etkinliklere birlikte katılıyor, bir aile ortamında, uyum içinde, başarıya koşuyorlar. Onlar için mutfakta ya da vitrinde olmak değil, birlikte üretmek ve sonuç almak önemli! Varlıklarıyla, iletişimleriyle, komplekslerini bastırmışlıklarıyla tüm çalışanların ortak paydası ön açıcı, uzlaştırıcı, dengeleyici nitelikte, birlikte başarılı ve üretken olmayı yakalamışlar!
Onların ardından gelenler kendi dünyalarında, STÖ’lerde, işte ve toplumsal yaşamda “iletişimsiz” olabilirler?
Evet iletişim tek tek her birimizin ve hepimizin işi, kuşkusuz insanca yaşamak, insanca üretmek, hakça paylaşmak ve mutlu olmak istiyorsak!
Prof. Dr. Türkan Saylan
ÇYDD Başkanı
No comments:
Post a Comment