Değerli Okuyucularımız,
Ülkemizin önemli değerlerinden, çağdaş eğitim neferimiz, “iletişim” kavramlarının önemli uygulayıcılarından biri, değerli hocamız Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Sayın Prof. Dr. Türkan Saylan’ın vefatının üzüntüsünü hepimiz taşıyoruz.
Ülkemizi çağdaş toplum seviyesine taşıyacak olan gençlerimizin eğitimleri için gerçekleştirdiği başarılı çalışmalarının yanı sıra, tıp alanında gerçekleştirdiği çalışmaları bizlere miras olarak bırakan Prof. Dr. Türkan Saylan’a toplumumuza ve gençlerimize katkıları nedeniyle teşekkürü borç biliyoruz.
Ayrıca, iş dünyasının ve iletişim sektörünün, Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanında ortak gerçekleştirdiği birçok projenin yaratıcısı, planlayıcısı, takipçisi olan ve çok büyük başarıyla uygulanmasını sağlayan, binlerce gencin geleceğini, kaderini, vizyonunu değiştiren değerli hocamıza sektörümüz adına da şükranlarımızı sunuyoruz.
2003 yılında gerçekleştirdiğimiz “İletişim Kimin İşi?” Forumuna katılarak, “iletişim” konusundaki görüşlerini bizimle paylaşan Hocamız, Altın Pusula ödül törenimizi de ödül alan projelerin sahibi olarak şereflendirmişti. Hocamızın, Forum’da yaptığı konuşmasının bir böülümü sizinle blog sayfamızda paylaştık.
Merhumeye Allah’tan rahmet diler, hepinizin derin acısını paylaşır ve sağlıklı günler dileriz.
Saygılarımızla,
Fügen Toksü
Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği
Tuesday, May 26, 2009
FORUM 2003-SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ İLETİŞİMİ

Sivil Toplum Örgütleri ve İletişim
Günümüzde, toplam kalite kavramı kapsamında yöneticilerden başlayarak tüm şirketlerin, devletin çeşit kurumlarının ve son dönemde varlıkları öne çıkan STÖ’lerin harıl harıl “iletişim”, “iletişim becerileri”, “ölçme değerlendirme” vb. eğitimler almaları, performanslarını incelemeleri, üretim ya da kazanç verimlerini bu yolla sorgulayıp iyileştirmeye çalışmaları büyük önem kazanmıştır.
Bu aşamada, en üst düzeyde ve yoğun şekilde iletişim eğitimi alanların, alanlarındaki uygulamalarda bu becerileri ne kadar ve ne şekilde uyguladıkları da dikkati çekici bir durumdur. İnsanların, hele belli yaşlardan sonra kendi gizli kalmış ve kemikleşmiş iç tutuculuklarından ve yenemedikleri benmerkezciliklerinden kurtularak kendilerine verilen eğitimle yeni davranış biçimlerini hayata geçirebilmeleri kolay olmasa gerek.
Bu nedenle, iletişim eğitimi almak kadar, bunu içselleştirmek ve kişisel ve toplumsal – örgütsel yaşama uygulamak da önem taşımaktadır. Örneğin, İnsan Hakları ile ilgili yasaları değiştirmek bir aşama ise insanların bunu yani eşitlik ve özgürlük kavramlarını içselleştirip uygulamaya yansıtmalarındaki zorlu süreç de bir başka önemli aşamadır. Sanırım bu, eğitim alanlarla bunu uygulamaya koyanların iletişimi için de geçerlidir.
İyi İletişim sürekli olabilir mi?
Başlangıçta, eğitimler de verilerek kurulmuş olan doğru iletişim, insanların, yaşamda ya da işte, toplumsal konularda, STÖ’lerde, birlikte üretmesi ve sonuçları paylaşmasıyla pekiştirilebilir, beslenebilir, aksi halde kişisel, siyasal, sosyal pek çok olumsuzluğun insanlar üzerindeki olumsuz etkileriyle, “iletişim kopuklukları” ister istemez yeniden yaşanacak ve sık sık başlanan noktaya geri dönülecektir.
Kısacası, eğitimle de edinilse, “iletişim, beslenmesi gereken bir davranış ya da kavramdır” kanımca!
Her şeyden önce, iletişimde başarıya ulaşabilmek için, kişi ve kurumların kararlılığı, alışılagelmiş bir emir komuta zinciri içinden çıkılıp, iletişim sözcüğünün içerdiği “birlikte iletim” ya da “birbirimize iletim” gerçeğinin benimsenmesi gerekmektedir.
“Yöneten – yönetilen” yerine “yönetişim” kavramının bir benzerinin de “iletişim” için geçerli olduğunu sanıyorum.
Sonuç olarak: İletişebiliyor muyuz?
Dünyada, ülkelerde, siyasette, bürokraside, medyada, STÖ’lerde, üniversitelerde, en üst düzey karar mekanizmalarında, evimizde, aşklarımızda, dostluklarımızda, kavga, şiddet ve benzeri her türlü iletişimsizliği adeta üretmiyor muyuz? Nerede, hangi konumda olursak olalım, kendimizi haklı ya da mağdur görerek, aldığımız onca eğitime karşın, olduğumuz olumsuz noktada sayıp durmuyor muyuz?
Bir de bunun tam tersini düşünelim: Çocuk yaşta, ailemizde, okulda, yüksek öğretimde, iş yaşamında, önümüzdekiler, rol modellerimiz, mentorlarımız, kendi kendileriyle barışık, özeleştiri yapıyorlar, birbirleriyle kavgalaşmadan, arkalarından çekiştirmeden, her konuyu seslerini yükseltmeden tartışıyor, farklılıklarını birbirlerine kabul ettirici zorlamalara girmeden ortak paydalarını bulup çözümler üretiyor, sonra oturup her şeyi ölçerek, değerlendirerek ileri adımlara geçiyorlar. Kimse kimseyle ölümüne kavgalı değil, şakalaşıyor, küçük şeylere gülüyor, kendi kendileriyle alay edebiliyor, sosyal etkinliklere birlikte katılıyor, bir aile ortamında, uyum içinde, başarıya koşuyorlar. Onlar için mutfakta ya da vitrinde olmak değil, birlikte üretmek ve sonuç almak önemli! Varlıklarıyla, iletişimleriyle, komplekslerini bastırmışlıklarıyla tüm çalışanların ortak paydası ön açıcı, uzlaştırıcı, dengeleyici nitelikte, birlikte başarılı ve üretken olmayı yakalamışlar!
Onların ardından gelenler kendi dünyalarında, STÖ’lerde, işte ve toplumsal yaşamda “iletişimsiz” olabilirler?
Evet iletişim tek tek her birimizin ve hepimizin işi, kuşkusuz insanca yaşamak, insanca üretmek, hakça paylaşmak ve mutlu olmak istiyorsak!
Prof. Dr. Türkan Saylan
ÇYDD Başkanı
Sunday, May 10, 2009
"KADININ ELİNİN DEĞMEDİĞİ BİR EKONOMİNİN BEREKETİ OLMAZ”
Anneler Günü dolayısıyla bir mesaj yayımlayan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, “Kadın istihdamının, fırsat eşitliğinin, genel ve mesleki eğitimin, yerel ve ulusal düzeyde, daha fazla gündemde tutulması, ülkemizin aydınlık geleceğini kurmak için öncelikli görevlerimizin başında gelir. Ülkemizin bugünlere ulaşmasında, bizlerin yetişmesinde en büyük hak sahibi olan annelerimize olan minnet borcumuzu ancak böyle ödeyebiliriz” dedi. Hisarcıklıoğlu’nun mesajı şöyle; “Ülkemizin geleceğinin şekillenmesinde annelerimizin, aile içinde ana rol oynadığına şüphe yoktur. Aile yapısının korunması için hiçbir özveriden kaçınmayan annelerimiz, aynı zamanda yüklendikleri manevi sorumlulukları da unutmayarak, aile içerisinde sevgi, saygı ve hoşgörü bağlarının kurulmasını sağlarlar. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; ‘Bir toplum, cinslerinden yalnızca birinin çağdaş gerekleri kazanmasıyla yetinirse, o toplum yarı yarıya güçsüz kalmış demektir.’ Modernleşme yolunda bir taraftan güzel geleneklerimizi muhafaza ederken, yanlış anlayışlarımızı da değiştirmek durumundayız. ‘Başımıza yeni icat çıkartma’ denilerek yetiştirilen insanlarımızın pek çoğunun yenilikçi vasıfları törpülendi. Beyinlerimize pranga vuruldu. Soran, araştıran, sorgulayan, daha iyiyi arayan değil, idare-i maslahatçı olduk. Benzer bir yanlış anlayış da ‘elinin hamuruyla erkek işine karışma’dır. Oysa kadının elinin değmediği bir ekonominin bereketi olmaz. Büyümesi de olmaz. O yüzden diyoruz ki, Türk toplumu, bu prangadan da kurtulmalıdır. Elinde hamur olanlar her işe karışsın ki, büyümenin bereketini toplumun tamamı hissedebilsin. Geçen yıl Ağustos ayında gerçekleştirdiğimiz Kadın Girişimciler kurultayı ile Türk iş dünyasında artık yeni bir sayfa açtığımıza inanıyoruz. Hedeflerimizin önde gelenlerinden bir tanesi de, kadının toplumda hak ettiği yere yükselmesini, daha güçlü ve üretken bir konuma ulaşmasını sağlamaktır. TOBB olarak, bu konuda da taşıdığımız sosyal sorumluluğumuzu ve görevlerimizi hiçbir zaman ihmal etmedik. Bundan sonra da üzerimize düşen hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağız. Kadın istihdamının, fırsat eşitliğinin, genel ve mesleki eğitimin, yerel ve ulusal düzeyde, daha fazla gündemde tutulması, ülkemizin aydınlık geleceğini kurmak için öncelikli görevlerimizin başında gelir. Çünkü ülkemizin bugünlere ulaşmasında, bizlerin yetişmesinde en büyük hak sahibi olan annelerimize olan minnet borcumuzu ancak böyle ödeyebiliriz. Anneler Günü vesilesiyle, dünyanın en zor ve yüce görevlerinden birini üstlenmiş olan annelerimizi kutluyor, onları Türk iş dünyası adına saygıyla selamlıyorum.''
Subscribe to:
Posts (Atom)